Değerli okuyucular, farklı kuşakların ebeveyn çocuk ilişkisine dair düşünsel bir yolculuk yaparak başlamak isterim yazıma. Haydi hep birlikte, bir zamanlar dedelerimiz, anneanne ve babaannelerimiz ile yaptığımız sohbetleri düşünelim… Onlardan bir masalmış gibi dinlediğimiz kendi çocukluk anıları ile, ebeveynlerimizin çocukluğuna dair duyduklarımız, ne kadar da farklı gelirdi bizlere… Bir yanda bizden önceki kuşağın, çocukluğunda “saygı” gerekçesi ile sergilemeye cesaret edemediği davranışlar, bir yanda bizlerin çocukken ebeveynlerimizle yaşadığı deneyimler, diğer yanda ise işine gelmeyen durumlarda çocuk haklarına atıfta bulunarak bizlere itiraz etme hakkını kendilerinde gören çocuklarımız…
Kuşaklar arası farklılıkların olması çok doğal, çünkü zaman içinde değerlerimiz, hayata bakışımız ve ebeveynlik anlayışımız değişiyor, dönüşüyor. Benim bu yazıda asıl ele almak istediğim konu, bu değişim sürecinde kantarın topuzunu kaçırıp nesil farkını ortadan kaldıran ebeveyn tutumları ile, bu durumla baş etmekte zorlanan sınırsız çocuklar…
Bir zamanlar çocukla, değil oyun oynamak, şımarır düşüncesi ile sevgisini bile göstermekten imtina eden ebeveyn tutumları olağan kabul edilirdi. Şimdiyse, daha yakın ve sıcak ebeveyn çocuk ilişkisi arzusu ile bazı ebeveynler, farkında bile olmadan yetişkin rollerinden feragat ediveriyorlar. Ve maalesef bu durum hiç de hayal edildiği gibi sonuçlanmıyor…
Sınır Koymak Nedir, Ne Değildir?
Kimi yetişkinler çocuklarına hayır diyerek sınır koymanın, onları pasifize ettiğini ve özgüvenlerini zedelediğini düşünür. Oysaki sınırlar, çocuğu güvende hissettiren ve nerede durması gerektiği ile farkındalık yaratan önemli yaşamsal ipuçlarıdır. Çocuk gözünde, -çoğu zaman hoşlanmasa da- gerekçesini ifade ederek, onu durdurabilen yetişkinlerin varlığı, içten içe “onu tüm kötülüklerden koruyabilecek kadar güçlü” bir ebeveyne sahip olduğu hissini verir. Aksi halde küçücük haliyle bile “yıkabildiği” bir yetişkin, nasıl olur da onu yaşamdaki bilinmez tehlikelerden koruyabilecektir! Ayrıca, yeri geldiğinde ebeveyninden “hayır” cevabını duymuş, nerede nasıl davranılması gerektiği ile ilgili farkındalığı yüksek çocuklar;
- Toplumsal kurallara uymakta zorlanmazlar, çünkü hangi davranışların kabul görüp hangilerinin onaylanmadığını farkındadırlar.
- Davranışlarının sonucunun neler olabileceğine dair öngörüleri yüksektir. Bu da otokontrollerini geliştirir.
- Uygunsuz davranışlarının doğal sonucu ile her seferinde tutarlı bir biçimde yüzleştirildiklerinden, davranışlarının sorumluluğunu alabilme becerileri gelişir.
- Kendi sınırlarının nerede bittiğini bilirler, böylece karşılarındakinin özgürlük alanına müdahalede bulunmazlar.
Madem çocuklara sınır koymak bu denli önemli, peki ne oluyor da bazılarımız çocuklarımıza sınır koymakta zorlanıyoruz?
- Çocuğunun, kendi çocukken sahip olduklarından daha fazlasına sahip olmasını arzulayan ebeveynler, çocuklarına hayır demekte zorlanabiliyor.
- Yoğun tempodaki iş hayatı ya da hatalı davranışların yarattığı suçluluk duygusu, çocukların her dediğine evet deme eğilimiyle sonuçlanabiliyor.
- Çocukluğunda baskı altında tutulduğunu düşünen bazı yetişkinler, aynısını çocuğuna yapıyor olma endişesiyle hareket edebiliyor. Hatta çocuklarıyla arkadaş olma ütopyasına kapılabiliyor.
- Çocuğunun yaşayabileceği en ufacık hayal kırıklığını, -hele ki kendisi kaynaklıysa- tolere edemeyen kimi ebeveynler, çocuğuna sınır koymakta zorlanabiliyor.
- Bazen de, anlık duygu yoğunluğu ile söylenen “beni sevmiyor musun?” ya da “artık seni sevmiyorum” ifadeleri karşısında bazı yetişkinler, çocuklarının üzüntüsüne ya da öfkesine maruz kalmamak için hayır demekte zorlanabiliyorlar.
Sevgili ebeveynler, çocukların en temel ihtiyaçlarıdır; sevmek, sevilmek ve güvende hissetmek. Nasıl ki her istediğinin alınıyor olması çocuğun sevildiğini hissetmesi için yeterli değilse, kale gibi evlerde yaşıyor olmak da tek başına çocuğu güvende hissettirmez. Yeri geldiğinde kapı gibi hayır diyebiliyor olmak gerekir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, sırf mutlu olsunlar diye sunulan konforlu yaşam, uzun vadede çocukları mutsuz, doyumsuz ve sorunlarla baş etme becerileri zayıf bireyler haline getirecektir!