Dehşet verici gelişmelerle yüz yüze gelir
DANİEL F. Galouye’den SİMÜLAKRON-3. Kamuoyu araştırmalarının önüne geçmek amacıyla tasarlanan sanal şehir gerçeğe öyle yakındır ki sakinleri yaşadıkları hayattan en ufak bir kuşku duymaz. Bu dünyayı tasarlayan ekipten biri olan Douglas Hall, önce önemli bir bilim insanının ölümü, ardından da yardımcısının gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasıyla şiddetli bir tedirginlik yaşar. Olayların peşini bırakmayan Douglas çok geçmeden dehşet verici gelişmelerle yüz yüze gelir. 176 SAYFA. (YAPI KREDİ YAYINLARI)
Osman’ın hayatı köpeğinin kaçırılmasıyla değişti
ASAF Ekin Yeşil’den MUCİT OSMAN. Gelecekteki benden gelen belgeler acaba neyin habercisiydi? Evinin garajında türlü icatlar çıkaran Osman’ın başarısız denemeleri onu vazgeçirmek üzeredir. Ne var ki o, her zaman kendisini destekleyen bir aileye ve yönlendiren sabırlı bir öğretmene sahip olacak kadar şanslıdır. İcat etmenin ne demek olduğunu sil baştan öğrenirken Osman’ın hayatı köpeği Einstein’ın kaçırılmasıyla tamamen değişmek üzeredir. 64 SAYFA. (ALTIN KİTAPLAR)
Hadiseler cereyan ederken neredeydiniz?
ELİF Derviş’ten HADİSELER CEREYAN EDERKEN. Hatırlanamayan komşudan babalar ve oğullara, kesik ellerin peşindeki ahaliden parmak izi olmayan bir kadına, uçuş uçuş renklerden seslerin tılsımına zamanı unutup gidenlerin, zamanına tanık olanların öyküleri… Hadiseler Cereyan Ederken neredeydiniz? İkinci tekil, cevapsız arama… Denedin, olmadı. Tutmadı duvar turuncuyu bir türlü, tükürdü durdu. Yerini sevmemiş saksı çiçeği gibi anında çürük bir kahveye dönüştü o canım renk, soldu gitti. Pembe desen çiğ kaldı, beyaz fazla parlak, gri fırçada durmaz. Yeşil desen duvarın yeşiline karıştı, şeffafmış gibi oldu annen, yokmuş gibi. Ne zor, dedin kısılan sesini kuyunun duvarlarına vurup, ne zor insanın hiç hatırlamadığı, tanıyamadığı ama çok özlediği birinin rengini tahmin etmesi. İnsan sevdiğini tahmin eder mi? Bilmez mi? Hiç mi bilmez. 104 SAYFA. (BİLGİ YAYINEVİ)
Aşk oyunu gerçek bir saplantıya dönüşür
STENDHAL’den MİNA DE VANGHEL-Kısa Klasikler 89. Fransa’da yaşayan eğitimli, varlıklı genç bir Alman kadın olan Mina de Vanghel, evli bir adama âşık olur. Ancak bu aşk oyunu gerçek bir saplantıya dönüşür ve kadın kahramanı deliliğin eşiğine sürükler. Mina karakteri geleneksel cinsiyet rollerinin tersine çevrilmesini temsil eden güçlü bir kadın olmanın yanı sıra ataerkil ve kadın düşmanı topluma dair somut gerçekliği de yansıtır. 56 SAYFA. (CAN YAYINLARI)
Derin devletin sistemin bir parçası olması doğal
METE Gündoğan’dan DERİN DEVLET. Derin devletin sistemin bir parçası olması doğal. Lakin içinde bulunduğumuz demokratik sistemde böyle teşekküllere yer yok. Bu, hiçbir demokratik ülkede mümkün değil. Ancak yine de bu oluşumlar varlıklarını nesilden nesile sürdürecek şekilde yapılanıp kurdukları sistemi gelecek kuşaklara aktarabiliyorlar. Tam da bu noktada tüm bu oluşumların karakteri önem kazanıyor. Kim bu insanlar? Ne için çalışıyorlar? Hükümetleri yıkabilecek güce nasıl sahip olabiliyor, kendilerini nasıl devletin yerine koyabiliyorlar? Yunus’un, “Beni benden sorman ben ben değilem/Bir ben vardır bende, benden içeru…” mısralarında bahsettiği gibi: “Bir devlet vardır devlette, devletten içeru…” 200 SAYFA. (DESTEK YAYINLARI)
Ölüm döşeğindeki annenin tuhaf, uygunsuz çağrısı
SEDEF Ecer’den MİLLİ SERVET. “Esra Zaman, Şehir Tiyatrosu’nda sahnelemeye hazırlandığı kendi cenaze töreni için benden bir anma yazısı istediğinde ilk başta öfkelendim ve anında reddettim. Ama bu fikir ufak ufak, aklımın bir köşesinde yer etti. Hatta birkaç gün sonra beni korkutmakla birlikte hoşuma bile gitmeye başladı. Korkumun sebebi basitti: Esra Zaman benim annem ve o, Türk sinemasının en büyük yıldızı.” 16 yaşında ailesini ve ülkesini terk ederek Paris’e yerleşmiş olan Hülya; Yeşilçam melodramlarının büyük yıldızı, annesi Esra Zaman ve 12 Eylül döneminde öldürülmüş foto muhabiri babası İshak. Ölüm döşeğindeki annesinin bu tuhaf, neredeyse uygunsuz çağrısı Hülya’yı geçmişi yeniden inşa etmeye götürür; sarsıcı bir anne-kız ilişkisi ekseninde simaları ve güç ilişkileriyle Türkiye’nin kültür sanat hayatını kuşatan, aynı zamanda yakın siyasi tarihin sorgulandığı bir roman çıkar ortaya. “Anne-kız ilişkileri, eski İstanbul özlemi ve Türkiye tarihinin son yıllarda yaşadığı çalkantılar üzerine büyüleyici bir roman […] Sedef Ecer çok gerçekçi bir hikâye yazmayı başarmış…” Le Monde. 272 SAYFA. (EVEREST YAYINLARI)