Tolga Ezel, Hilma Af Klint, Vasili Kandinski, PietMondrian gibi dünya çapındaki sanatçıların yapıtlarını ruhsallık üzerini inşa ettiklerini vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Resim sanatında, maneviyatın hakim olduğu, gerçeklikten mümkün olduğunca uzak bir dönem yaşıyoruz. Sanatçı ile yaratıcı sanatçı ayrışması, sanatçının eserini yaratırken maneviyattan ne kadar beslendiği ile ilgilidir.
Resim sanatı tarihini incelediğimizde Hilma Af Klint, Vasili Kandinski, PietMondrian ve birçok yaratıcı sanatçı; teozofi, okültizm ile ilgilenmiş ve yapıtlarını ruhsallık üzerine inşa etmişlerdir. Yani aslında somut olanı soyutlaştırıp, bizlere tekrar somut olarak sunmuş ve kendilerine ait bir kuram yaratmışlar.
Vasilly Kandinsky; “Sanatta kuram, uygulamadan önce gelmez. Burada her şey, özellikle de işin başında, bir his meselesidir. Sanatsal anlamda doğru olanı ancak his vasıtasıyla elde edebiliriz. Genel yapı tamamıyla kuramsal bir bağlamdan koparılıp alınabilse de yaratmanın hakiki ruhu (ve başlangıcı) hissin kendisidir. Bu kuram tarafından ne algılanır ne de bulunur. Yaratmaya aniden dâhil olur,” der.
Öyle ki bu his; birbirinden ayrı gibi görünen müzik veya şiir gibi sanat dallarıyla da sentezlenerek, figuratifgöndergenin zorunluluğuna tabi olmadan, resim sanatını felsefi geçerlilik içerisinde kendiliğinden mantıksal bir sistem yaratarak saf resmin sanatçı tarafından işlenmesine dürtüsel olarak olanak sağlar.”
Sanatsever bir sanatçıdan eser aldığında sadece bir resim almaz, onun ruhundan kopan bir parçaya ortak olur.”
Sembolist ressam olarak tanınan ve resimleri müzayedelerde çok talep edilen Tolga Ezel, sanatın işlevini şöyle özetliyor:
“Sanat; madde üstü plânlardan alınan tekâmül ettirici tesirlerin diğer insanlara muhtelif araçlarla aktarılmasıdır, bir tür orta seviyeli ruhsal tebligattır. O tebligatı yapan sanatçı ve tebliğ edilen sanatseverdir. Sanatsever bir sanatçıdan eser aldığında sadece bir resim almaz, onun ruhundan kopan bir parçaya ortak olur.”