Türkiye’de ilk maymun çiçeği vakasının tespit edilmesi üzerine uzmanlar, bu hastalığa karşı alınması gereken önlemler ve semptomları taşıyanların yapması gerekenlere ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, iki alt türü bulunan maymun çiçeği hastalığının Orta Afrika’dakinin daha ağır, Batı Afrika’dakinin ise daha hafif seyrettiğini söyledi.
Haziranın başından beri görülen olguların genellikle Batı Afrika kökenli türe ait olduğunu, bu nedenle ölüm oranının da düşük seyrettiğini aktaran Büke, ağır türündeyse ölüm oranlarının yüzde 10’lara kadar çıkabildiğini ifade etti.
“Kişilerin kıyafetlerinin giyilmesi ve kişisel eşyalarıyla temasla bulaşabilir”
Prof. Dr. Büke, virüsün birkaç bulaşma yolu olduğuna işaret ederek, bunları şöyle sıraladı:
“Bunlardan biri bu virüsü taşıyan kemirici, sincap, sıçan gibi hayvanlar. Hastalığı taşıyan hayvanların kanları, biyolojik vücut sıvıları ya da derisinde bir lezyon varsa ona temasla bulaşma olabilir. Peki, hastalardan diğer insanlara bulaşma nasıl olmakta? Bunlardan biri, solunum yolu. Yalnız bu, en son yaşadığımız Kovid-19 pandemisi gibi kolay değil. Korunmasız olarak maske bulunmaksızın, 2 metreye kadar ki mesafeden, 6-8 saat aynı ortamı paylaşırsanız bulaşma söz konusu. Düşük bir olasılık. Asıl insandan insana bulaşmada önemli rol oynayan, derideki döküntülere temas. Bu, cinsel yoldan bulaşan bir enfeksiyon değil ama cinsel ilişki sırasında deri temasında da bulaşma olabiliyor. Deride döküntüler ortaya çıktıktan sonra bunlara korunmasız şekilde elle ya da vücudun herhangi bir bölgesiyle temas edilmesi bulaşmada önemli rol oynayan faktörlerden biri. Afrika’da bu tür hayvanların etlerinin yenilmesi söz konusu. İyi pişirilmeden yenildiği durumlarda sindirim yolu aracılığıyla da alınabileceği biliniyor.”
Çağrı Büke, 2003’lü yıllarda karşılaşılan vakalarda literatüre bildirildiğine göre, bu virüsü taşıyan ve hastanede tedavi gören bir hastanın yatak çarşafı temizlenirken ya da eşyalarına temas edildikten sonra bulaş durumunun yaşandığını anlattı. Büke, “Kişilerin kıyafetlerinin giyilmesi, kişisel eşyalarıyla temas durumlarında da bulaş söz konusu olabilmektedir. Sadece hastaların derideki lezyonlarına değil dolaylı olarak kıyafetlerine ya da çevrelerindeki birtakım kişisel eşyalarına da temas ederek bulaşma olabileceğini akıldan çıkartmamak lazım.” uyarısında bulundu.
Çiçek aşısı yüzde 85 oranında koruyucu
Prof. Dr. Çağrı Büke, dünyada 1980’den itibaren çiçek aşılarının yapılmıyor olmasının bu hastalığın artmasının sebeplerinden biri olarak gösterildiğini belirterek, çiçek aşısının yüzde 85 oranında bu hastalığa karşı koruyucu olduğunu söyledi.
Aşılamanın durdurulduğunu, 1980 sonrasında doğanlarda bu aşının olmadığını dile getiren Büke, şöyle konuştu:
“Onun için 40 yaşlara kadar olanlar da risk altında diyebiliriz. Ayrıca çocuklar, hamileler, ileri yaş grubu, bağışıklığı baskılanmış kişiler de risk altında. Çiçek aşısı yaptıranlarda da ilelebet ve çok yüksek koruyuculuk olur demek mümkün değil. Yıllar içerisinde koruyuculuğun yavaş yavaş da olsa düşmeye başladığı ve onun için şu anda maymun çiçeği hastalığının görüldüğünden de bahsedilmekte. Dolayısıyla risk altındaki kişilerin korunması çok önemli. Bir vaka deyip geçmemek lazım. Yapmamız gereken en önemli şey bu tür hastalıkları olan kişileri en erken şekilde tanımlayıp, hızlıca ve en az 3 haftaya yakın süreyle izole etmemiz lazım ki başkalarına bulaşmayı önleyebilelim. Tedavi ve aşıyla erken dönemde bu hastalıkları kontrol altına alabilmek mümkün. Şu anda yapılması gereken şey, hastaların tanısını koyar koymaz bu kişileri mutlaka izolasyonda tutmak.”
“Ciddiye almamız gerekiyor”
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı, İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz da viral bir hastalık olan ve çiçek virüsüne benzeyen maymun çiçeğinin ateşle birlikte gribal enfeksiyona yol açtığını, vücutta döküntü ve kabarcıklarla ilerlediğini söyledi.
Geçmişte, Amerika ve İngiltere’de Afrika seyahatleri ya da oradan gelen hayvanlara temas nedeniyle az sayıda görülen maymun çiçeği hastalığına bu yıl seyahat öyküsü olmayanlarda da rastlanıldığına dikkati çekti.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “çok yakından takip edilmesi” gereken bir hastalık olarak tanımlanan maymun çiçeğini tüm ülkelerin çok ciddiye aldıklarını belirten Yavuz, “Bizim de çok ciddiye almamız gerekiyor. Türkiye’deki ilk vaka yurt dışına seyahatle mi ilişkili yoksa Türkiye içi mi? Bu önemli. Türkiye içiyse bu yayılıyor olduğunu da gösterir. Çünkü dünyada, ‘Bu virüs aslında bir süredir yayılıyordu, yeni fark edildi. Pandemi nedeniyle çok fark edilemedi.’ gibi bir yaklaşım var. O daha kötü bir şey. Bu kadar çok ülkede birdenbire görülmesi ve bu kadar yüksek rakamlara çıkması biraz da onu düşündürüyor.” değerlendirmesini yaptı.
“Aşılamayla toplumda yayılması engellenebiliyor”
Yavuz, hastalığın Kovid-19 salgınından daha farklı olduğunu, özellikle derideki döküntülere çok yakın temasla bulaştığını aktararak, bulaşmanın Kovid-19’a göre daha zor olduğunu kaydetti.
Maymun çiçeğinin solunum sekresyonlarında da bulunabildiğini dile getiren Yavuz, şu bilgileri verdi:
“Özellikle uzun süre bir arada geçirildiğinde risk var. Ama esas bulaşma yolu yakın temas. Maymun çiçeğine karşı Kovid-19’dan daha şanslı durumdayız. Bu hastalığın Kovid’den bir farkı da sadece yakınındakileri saptayıp onları uygun şekilde aşılarsanız toplumda yayılmasını engelleyebiliyorsunuz. Temas sonrası da aşılayabiliyorsunuz. Şu anda dünyada bir aşı var. Modifiye vaccinia virus Ankara (MVA) suşunu içeren atenüye virüs aşısı. Bir de klasik çiçek aşısı var. Türkiye’de şu an hangisi var onu bilmiyorum. Hastaların yakın temaslılarını aşılarsak ilk 3-4 günde -hatta 14 güne kadar aşılanıyor- o zaman toplumda yayılmasını engellemiş oluyoruz. Çok daha kolay kontrol altına alınabilir bir virüs.”
Prof. Dr. Yavuz, küçükken yapılan çiçek aşısının, zaman geçtikçe etkinliği azalsa da özellikle ağır hastalığa karşı yıllarca koruyuculuğunun devam ettiğinin söylendiğini aktardı.
Bu hastalık dünyada genellikle erişkin genç grubunda görüldüğü için çok ölüm de olmadığını belirten Yavuz, “Afrika’daki salgında yüzde 5-10’luk ölüm oranı var farklı suşlarda olmak üzere. O nedenle çok ciddiye alınması gereken bir patojen. Şu anda belki Afrika dışındaki bölgelerde risk gruplarına çok ulaşabilmiş değil ama bu kadar yüksek rakamlarla risk gruplarına da ulaşabilir.” değerlendirmesini yaptı.
Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, hastalık belirtisi taşıdığını düşünenlere “Semptomu olanlar başkalarıyla yakın temastan kaçınmalı ve hekime başvurmalı. Genital bölgede lezyon varsa mutlaka hekime başvurulmasını öneriyoruz ki başkalarına yayılmasın. Vücutta genel döküntü de yapabilir. O lezyonların hepsi bulaşıcıdır. O nedenle lezyonlar iyileşene kadar izole olunmalı.” uyarısında bulundu.