DW: Sayın Prof. Kamradt, Avrupa’da hızla artan vaka sayısıyla birlikte koronavirüse karşı bağışıklık kazanılıp kazanılamayacağı sorusu şu sıralarda sıkça soruluyor. Imperial College London tarafından yapılan yeni bir araştırma ise doğal bağışıklık umutlarını azalttı. Buna göre Covid-19’u atlatanlar arasında bağışıklık kazananların oranı düşüyor. Araştırmadan çıkan bulgular ne ifade ediyor?
Prof. Thomas Kamradt: Bu kapsamlı araştırmanın sonucu, daha önce yapılan küçük çaplı araştırmaları doğruluyor. Yani, SARS-CoV-2’ye karşı antikor tepkisinin sınırlı olduğunu bize gösteriyor. Bazı hastalarda enfeksiyondan birkaç ay sonra antikor tespit edilemiyor.
Farklı araştırma sonuçları var. Bazı araştırmaların sonucuna göre en az beş ay süren bağışıklık söz konusu olabilirken bazılarında ise bu süre ortalama iki buçuk ay olarak ortaya çıkıyor. Bu kadar farklı sonuçların çıkmasını neye bağlıyorsunuz?
İki aylık bağışıklık kesinlikle alt sınırdır. Bu da tüm tüm enfekte olanları kapsamaz, sadece bazılarında görülür. Araştırmadan çıkan ortak görüş, Covid-19’la ilgili düşük veya hiç semptom göstermeyen kişilerde antikor ömrünün, ciddi semptom gösterenlere göre daha düşük olduğu yönünde. Bunu, Thüringen Ormanı’nındaki Neustadt kasabasında gerçekleştirilen bir çalışmada da tespit edebildik. Araştırmada hafif belirtileri olan veya hasta olduğunun farkında bile olmayan kişilerde antikor tespit edilemedi. Bununla birlikte, bağışıklık hakkında kapsamlı tespitlerde bulunmak için yine de henüz çok erken. Virüsü sadece yaklaşık dokuz aydır tanıyoruz. Bu; şu demek: Bugünden iki yıl sonra kaç hastada antikor oluşabileceğini bilemiyoruz.
COVID-19 hastalığından kurtulduktan sonra tekrar enfekte olma riski nedir?
Belgelenmiş birkaç vaka var, yani bu mümkün olabilir. Bu vakalarda farklı virüs köklerinin iki farklı enfeksiyona neden olduğu açıkça görüldü. Ancak bunlar şimdiye kadar istisna vakalar.
Virüsün mutasyona uğraması ve sonuç olarak edinilmiş bağışıklığın yok olması tehlikesi ne kadardır?
Düşük. Bir mutasyonun oluşması prensipte mümkün. Bununla birlikte, koronavirüsler çok sık mutasyona uğramaz. Bu nedenle, koronavirüs mutasyonlarının mevcut bağışıklığı zayıflatması riskini çok düşük görüyorum. Sorun daha çok, yeni bir tür koronavirüse karşı gelişen bağışıklığın nispeten kısa ömürlü olması ve kendiliğinden kaybolması.
Korona pandemisinin başlangıcında, bazı politikacılar ve uzmanlar sürü bağışıklığına güveniyorlardı. Bu kavram şimdi başarısız oldu mu?
Benim için, aşısız sürü bağışıklığı bir Taş Devri kavramıdır. Toplumu korumak için mümkün olduğu kadar çok insanın enfekte olmasını beklemek işe yaramaz. Aynı zamanda virüse karşı bağışıklık kısa ömürlü olduğu için de işe yaramaz. Sürü bağışıklığına ulaşmanın tek makul yolu, uzun süreli koruma sağlayan güvenli ve etkili bir aşılama olacaktır.
Enfeksiyon sayılarının hızla arttığı, ancak henüz bir aşının olmadığı mevcut durumda şimdiye kadar elde edilen bulgular ne anlama geliyor?
Bu, virüsün şimdilik kalıcı olduğu gerçeğine kendimizi hazırlamamız gerektiği anlamına geliyor. Ve bildiğimiz önlemleri tutarlı bir şekilde uygulamamız gerektiğine. Yani hijyen, mesafe, maske. Bunlar şu anda bir aşı elde edene kadar mevcut en iyi koruma önlemleri. İlk aşılar bu yılın sonunda veya gelecek yılın başında onaylansa bile, kitlesel olarak uygulanmaları zaman alacaktır. O zamana kadar virüsle yaşamak zorundayız.
Prof. Dr. Thomas Kamradt, Alman İmmünoloji Derneği Başkanı ve Jena Üniversitesi Hastanesi İmmünoloji Enstitüsü Direktörü’dür. Köln, Viyana ve Berlin üniversitelerinde tıp eğitimi alan Kamradt, Bonn Üniversitesi Hastanesi, Berlin Charité ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde çalıştı.
Joscha Weber