1. Haberler
  2. Gündem
  3. Yeni İnsanlara Şans Vermekten Korkmayın

Yeni İnsanlara Şans Vermekten Korkmayın

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Yeni insanlara şans vermekten korkmayın,” derim. Uzun bir masanın kısa özeti gibi sevgili İrem’in bu sözü ve onun yaşam felsefesini çok iyi yansıtıyor.

İrem Berberoğlu, on üç yıldır Londra’da ve şehre yeni gelenlerin yanı sıra uzun zamandır burada yaşayanların da sosyalleşmesine olanak tanıyan bir isim. İrem, insanlara ilham veren yaratıcı bir kişilik. Söylediğine göre, Instagram’dan gelen kahve içme ve tanışma tekliflerine tek tek yanıt veremeyince, daha büyük çaplı bir etkinlik düzenlemeye karar veriyor. Bir kahvaltıyla başlayan bu süreç, zamanla daha büyük organizasyonlara dönüşüyor.

İrem’in Londra’daki etkinlikleri, modern toplumların artan yalnızlık duygusuna karşı bir yanıt gibi. Büyük şehirlerde insanlar, kalabalıkların içinde kaybolabiliyor ve yalnızlaşabiliyor. İrem, bu yalnızlıkla mücadele eden bireyler için topluluk ruhunu canlandırarak onları daha az izole hissettirmeyi başarabiliyor. Ve bunu yalnızca etkinliklerle değil, sosyal medya üzerinden paylaştığı deneyim, bilgi ve hatta ruh halini samimiyetle paylaşarak da yapıyor. Bu, bize onu ailemizin bir ferdi gibi hissettiriyor.

İlk olarak İrem’e “Bir etkinlik düzenlerken özel olarak odaklandığın bir tema oluyor mu?” diye soruyorum. “Benim için en önemli şey, birbirleriyle anlaşabilecek ve aynı dili konuşabilecek insanları bir araya getirmek,” diyor İrem. “Buluşmalarda genellikle sohbeti destekleyen sorular sorarak insanları birbirine bağlıyorum. Etkinliklerime katılanlar genellikle beni uzun süredir takip edenler ya da dışarıda tanıştığım ve masaya katkı sağlayacağına inandığım kişiler oluyor. Bazen iş hayatındaki benzer zorluklar, bazen Londra’da yaşamanın getirdiği deneyimler, bazen de boşanma ve evlilik gibi konular insanları birleştiriyor. İnsanların en büyük ihtiyacı, yargılanmadan konuşmak ve dinlenmek.”

heka reklam heka

İrem Berberoğlu

İrem’e göre, uzun masa’nın en özel yanı, birinin yaşadığı herhangi bir deneyime, daha önce yaşamış başka birinin ona “geçecek” diyebilmesi. Bu sadece bir teselli değil, aynı zamanda karşılıklı deneyim ve anlayışla güçlenen bir bağın da temsilidir.

Masanın ucundaki enerjisi güzel kadına kulak veriyorum. Oyun terapisti uygulayıcısı Ferya Talay’mış, heyecanla duygularını anlatıyor. “Bu ülkede gerçekten bir şeyler başarabilen ya da sosyalleşebilen, birbirini destekleyen ya da bu güzel sohbeti yapabilen herkesi tebrik etmek istiyorum. Çünkü burada verdiğimiz savaşın bizi nasıl güçlü birer savaşçıya dönüştürdüğünü Türkiye’de anlattığımda, çoğu kişi anlamayabiliyor. Burada ise deneyimlerimizi paylaşıp, ne demek istediğimiz anlaşıldığında birbirimize bir adım daha yaklaşıyoruz” diyor.

Bütün gece, farklı sesleri dinliyorum uzun masa’da ve diyebilirim ki herkesin buluştuğu ortak nokta şu: Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil. Bir başka ülkede yaşamak, aidiyet duygusu ve çevre oluşturmak, başlı başına bir mücadele gerektiriyor. Yeni bir kültüre uyum sağlamak, yabancı bir dilde kendini ifade edebilmek, toplumsal normları ve değerleri anlamak kolay değil. Bazen, bulunduğunuz şehirde bile yıllar geçmesine rağmen, bir türlü “ev” hissiyatını tam olarak bulamayabiliyorsunuz.

Uzun masa’ da farklı şehir hatta farklı ülkelerden gelen insanların paylaştığı deneyimler, bu duyguyu yansıtan çok sayıda örnekle dolu. Birçok kişi, göç ettikleri ülkede, oraya ait olma hissini zamanla kazandıklarını, ancak bazen bu aidiyetin yalnızca yüzeyde olduğunu söylüyor. Yabancı olmanın getirdiği yalnızlık, zaman zaman güçlü bağlar kurmayı engelliyor. Bu yüzden, çoğu insan kendini kalabalıklar içinde yalnız hissediyor. Birçok etkinlik ve sosyal buluşma, bu yalnızlık duygusunun üstesinden geliyor belki de. Birlikte olma, sohbet etme, yeni insanlarla tanışma, bir anlamda yalnızlığa karşı verilen bir mücadeleye dönüşüyor.

İrem’in organizasyonlarında, insanların sadece bir araya gelmekle kalmadığını, aynı zamanda birbirlerinin hikayelerini dinleyerek, birbirlerine yardımcı olmayı amaçladığını gözlemliyorum. İrem’in ifadesiyle her katılımcı, bir diğerine, “Bunları yaşadım, geçecektir,” diyebilmenin gücünü buluyor. Bu etkileşim, şehirde yalnız hissettiğinizde, size ait olduğunuzu hatırlatan bir yoldaşlık hissi yaratıyor. Yani, zorlukları aşmak sadece bireysel bir mücadele değil, birlikte dayanışma içinde olan bir topluluğun gücünden faydalanmakla mümkün oluyor.

Emile Durkheim’ın “Anomi” kavramı aklıma geldi. Göç eden bireyler, yeni bir topluma uyum sağlama sürecinde anomiye düşebiliyorlarmış. Geldiğimiz toplumun normları ve değerleri, göç ettiğimiz yerden farklı olması kişide içsel karmaşaya yol açabilir. Dil, din, sosyal uyum gibi unsurlar, aidiyet duygusunu zayıflatabilir. İrem’in düzenlediği etkinlikler, belki de bu boşluğu dolduruyor. İnsanlara güvenli bir sosyal alan sunarak, ait olma duygusunu güçlendiriyor. Ayrıca çok güzel ve özel mekanlarda yaptığı uzun masa gibi etkinlikler şahane lezzetler sunuyor. Hele hazırladığı o incelikli masaların güzelliği, kendini hep özel hissediyor insan.

Hepimizin bir motivasyona, bir omuza, anlatmaya ve dinlemeye ihtiyacı var, elbette. Uzun masa bu olanağı sunuyor kişiye. İnsanlar birbirlerini gerçekten dinleyerek anlamaya çalışıyor ve yargısız bir ortamda birbirlerine destek oluyor. Bu, “ben-sen” ilişkisini güçlendiriyor.

Martin Buber, insanın gerçek anlamda var olabilmesi için, diğerleriyle yüz yüze, içten ve doğrudan bir ilişki kurması gerektiğini savunmuştur. İrem de bu masada, samimiyet, yapmacıklıktan uzak olma ve sahici ilişkiler kurma gibi değerleri hatırlatıyor bize.

İrem’e son olarak şunu soruyorum: “Yeni tanışıklıklar hakkında ne düşünüyorsun? Bazı insanlar hayatımızda kalıcı olurken, bazılarıyla yollarımız neden ayrılıyor?”

İrem, “Ah, bu en dertli konulardan biri. Ben, insanların hayatımıza bir sebeple girdiğine ve görevini tamamladıktan sonra usulca ya da bazen sancılı bir şekilde çıktığına inanıyorum. Herkes hayatımıza bir ders ve tecrübe bırakıyor. Bazıları sessizce gidiyor, bazıları ise zorlu bir sürecin sonunda… Ama şu kesin ki; yenilere her zaman şans vermek gerek,” diyor.

Sonuç olarak, evet yeni insanlara şans vermekten korkmamalıyız. Çünkü her yeni insan, hayatımıza farklı bir bakış açısı, yeni bir deneyim ve belki de kalıcı bir iz bırakma fırsatı sunar. Özel günlerden biri 8 Mart yani “Dünya Kadınlar Günü” ve ben  kadınlarımızı, özellikle kadınların toplumu birleştirici gücünü  İrem nezdinde kutlamak isterim. İnsanları dinleyerek, deneyimlerini paylaşarak ve dayanışmayı teşvik ederek bizlere ilham veren İrem Berberoğlu ve onun gibi kadınlar, toplumu daha güçlü kılmak, yalnızlıkla mücadele etmek ve insanlara şans vermek konusunda hepimize örnek olan kişiler. Bu özel günde, kadınların gücünü ve onların dünyayı daha güzel bir yer haline getirme yolundaki katkılarını bir kez daha kutluyorum. Çünkü kadınlar, hayatımıza yeni bir bakış açısı, samimiyet ve birlikte dayanışma ruhunu getiren harika varlıklar….

Nilay İşlek

@nilay.islek

Yeni İnsanlara Şans Vermekten Korkmayın
Yorum Yap
heka reklam heka

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Londra Gundem ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!