Bu haftanın öne çıkan gündemi tabii ki Anneler Günü, öncelikle kendi annemin ve kendisini anne hisseden herkesin günü kutlu olsun. Annelik rolü dışında birçok mücadelenin sonunda (sonu geldi mi bilmiyoruz) ev dışındaki toplumsal rolleri de başarıyla üstlenen kadın kimliğinden ve Londra’da yaşayan müzik alanında önemli işler yapan kadınlardan bahsetmek istiyorum.
Feminist literatürün öncülerinden Josephine Donovan’nın “Kadının; eş ve anne olarak evine ait olduğu varsayımı neredeyse evrensel bir gerçeklik haline gelmiştir” söylemi 18. Yüzyıl dönemi öncesi ve sonrasında kadının konumunu açıklar niteliktedir. 19.yüzyılla birlikte tarihsel dönüşümler ve Sanayi Devrimi, kadının işyeri ve evdeki konumunu birbirinden ayırmıştır. Kadın daha görünür hale gelmiş, farklı meslek grupları ve sanat alanında ön plana çıkmaya başlamıştır. Son yıllardaki toplumsal algının değişmesiyle birlikte, kadının her meslek grubunda yer alması ve bu alanlarda büyük eserler vermesi bize kozanın parçalandığını işaret ediyor. Günümüzde kadınlar olarak, ataerkil düşünce yapısının bizlere uygun gördüğü rolleri reddederek, her alanda var olma çabamız devam etmektedir.
Londra’da tanıdığım sanat yapan özgün müzisyen kadınlardan bahsedecek olursam;
Suna Alan bu isimlerden ilki, kendisiyle bir workshop’unda tanıştım hem icracı hem de eğitmen kimliği ile çalışmalarını Londra’da sürdüren sanatçı, geçtiğimiz yıl Êzîdî Kürt kadınları için iki ayrı destek konseri gerçekleştirmiş ve aktivist Nadia Murad’ın hikayesiyle tanıştıktan sonra zulüm gören kadınlar için, daha fazla farkındalık oluşturmak adına ‘’Nadia’’ isimli şarkısını bestelemiş. Sanat ve müzik yoluyla toplumsal sosyal konulara değinen sanatçı salt müzik yapmanın ötesinde müziğiyle yaşadığımız hayatı sorgulamamızı sağlıyorlar.
Suna Alan
Bir başka isim Çiğdem Aslan, geleneksel müziğin temsilcilerinden olan sanatçı Goldsmiths College’da müzik okuduktan sonra Etnik Türk ve Sefarad müziğinden etkilenerek Dunav Balkan müzik grubuna katılmış. İlk albümü Mortissa ile 2014’te Alman Rekor Eleştirmenleri Ödülü’nü alan Aslan’ın albümünde 1930’ların yeniden yorumlanmış Rebetiko müziği ile İzmir ve Anadolu’dan gelen Rum mültecilerin şarkıları yer alıyor.
“Albümün konsepti göç etrafında dönüyor. Mülteci krizi sürerken, dünyanın her yerinde geleneksel müziğe sahip olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geleneksel müzik benim evim gibi.” diyen Çiğdem Aslan Türkçe, Yunanca, Kürtçe, Boşnakça, Bulgarca, Romanca ve Ladino dahil olmak üzere birçok dilde ve bölgesel tarzda şarkı söylüyor. Şarkılarında çok kültürlü bir yaklaşım sergileyen sanatçı son şarkısı Sabah Güneşi ile müzik otoritelerinden övgüyle adından söz ettirdi.
Çiğdem Aslan – Fotoğraf: Yassine Hamrouni
Kadınların sanat alanındaki konumunu kenara koyuyorum, toplumsal alandaki varoluşlarının görmezden gelinişi, kadını her dönemde farklı biçimlerde mücadeleye yöneltmiştir.
Dünya’da olup bitenler karşısında sesini duyurmanın ve fikirleri dünyaya göstermenin en güçlü yollarından biri de sanattır. Müzisyenler, insanlığın ortak dili olan ve kültürleri harmanlayan bu sanat ile farkındalık yaratıp, duygularımızı harekete geçiriyor. Hissettiklerini notalara döken, ezgileriyle kalplere dokunan müzisyenler farklı müzik tarzları olsa da ortak bir paydada buluşturuyor bizi. Yeri geldiğinde isyanımızın bir parçası oluyor, yeri geldiğinde coşkumuzu körüklüyor, bazen geçmişe götürüyor bazen geleceği hayal ettiriyor.
Müzikte tekil üretimin yanında kolektif olarak bir arada olan kadın topluluklarından da bahsetmeden geçmeyelim.
Günümüz sanat pratikleri içinde, kolektif deneyimde bulunan Rengin Kadın Korosu ve Londra Bendir Grubu son dönemdeki üretimleriyle Londra’da görünürlüklerini oldukça arttırdılar. Ortaklaşa üretim ve iş birliği, yaratıcı bireysellik fikrini her zaman besleyen bir olgu olmuştur. Kadınların bir aradalık ve çok sesliliği dayanışma kültürünü besleyerek sanatta kadına daha fazla alan açar.
Kuzey Londra’da Türk/Kürt toplumunda yaşayan kadınlara destek olmak amacıyla Göçmen İşçiler Derneği’nin ev sahipliğinde Sosyalist Kadınlar Birliği’nin girişimiyle 2020’de kurulan Rengin (Renkli Kadın Korosu) korusu, pandemi nedeniyle evlerine hapsolan kadınlarla dayanışma içinde olmak ve özellikle aile içi şiddetin arttığı bu dönemde kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlamak amacıyla yola çıkmış bir topluluk.
Müziğin iyileştirici gücünü bu bir aradalıkla yaşayan, farklı meslek, yaş ve dünya görüşündeki kadınlar, şarkı söylemenin yanı sıra bağlama, gitar, yan flüt ve erbane gibi enstrüman dersleri de alarak da kendilerini geliştirmeye devam ediyorlar. Son dönemlerde büyük bir ilgi gören Rengin Kadın Korosu, şu an 80 kişilik üyesi ile günden güne büyüyerek kadınların özgürce kendilerini ifade ettikleri, sanat alanında yeteneklerini geliştirdikleri ve kadın dayanışmasını güçlendirdikleri bir platform olmaya devam ediyor. Daha önce de söylediğim gibi toplumsal yapıda ben de varım mücadelesinde olan kadınlar, müzik ile güçleniyor çok daha fazla seslerini duyuruyorlar. Koronun şefliğini yine bir kadın, müzik öğretmeni Zuhal Yıldırım Gök üstlenmiş. Ayrıca 18 Haziran’da sanatçı İlkay Akkaya ile konser verecek olan Rengin Kadın Korosunu sosyal medya hesaplarından takip edip destek verebilirsiniz.
Rengin Kadın Korosu
Kolektivizmin sanatta var olması, yeni sosyal üretim alanları ve gelişmiş bir toplum için alternatif yollar sunmaktadır. Sanat teorisyeni Malevich “Kolektivizm dünya insanı olmak için bir yoldur” diyerek hızla değişen Dünya’da sanat ile farkındalıklarımızın yeni keşfedişlerimizin olacağını söylüyor belki de.
Son olarak aslında 2018 yılından bu yana var olan ama benim geçen gün bir konserde yeni keşfettiğim Londra Bendir gurubundan bahsetmek isterim. Müzikal olarak tamamen amatör bir kadın topluluğundan oluşan grup bir yandan eğitim almaya devam ederken bir yandan da çeşitli kurum ve derneklerin etkinliklerinde sahne alıyorlar. Vurmalı ritim çalgılarından olan bendir kadınların ellerinde ayrı bir aura yaratmış. Londra Bendir grubu Anadolu Türkülerini çalarak, Alevi deyişlerinden Karadeniz türkülerine, Doğu’dan Kürtçe şarkılardan Trakya’nın 9/8’ne oradan İç Anadolu’nun 2/4 oyun havalarına kadar geniş bir müzikal perspektif içeriyor.
Londra Bendir Grubu
Tüm sanat tarihine ve farklı sanat dallarına bakıldığında, cinsiyet eşitsizliğine uğramış olan kadınlar artık toplumsal ve kültürel dönüşümlerin etkisiyle çok daha güçlü.
Unutmayalım, duygusal bir varlık olan bizler duygularımızı, düşüncelerimizi en rahat müzik ile yaşarız.
Müziksiz, sanatsız kalmamak dileğimle.
N.İ